23 Haziran 2015 Salı

Haki haziran

Hayat saklar hayalleri yakma
Erteler bazen sebepsiz sanma
Vazgeçerek yarını cezalandırma
Yorgunluğu üstünden atıp son defa
Bir avuç ömrün kalmış gibi gül
Dağlara düşmüş karlar gibi kal
Boyunu aşmış nehirler kadar çağla
Geriye dön bak, bir ben gibi sev..




21 Haziran 2015 Pazar

Pamuğuma..

Taslaklara "beynin ihaneti" diye başlık açmıştım. Finalimi atlatayım da size Alzheimer hastası anneannemi anlatayım istiyordum.

Shehzad henüz 3 yaşında. Annesi eğitim için uzunca bir süre il dışına gitmek zorunda kalıyor. Ve ona aylarca anneannesi bakıyor. Her sabah pazara gidip taze peynir, süt getiriyor. Kendi yetiştirdiği bahçe sebzelerini hazırlayıp karnını doyuruyor. 60 yaşında bir kadının yapabileceği en iyi anneliği yapıyor. Shehzad onu, o Shehzad'ı herkesten başka seviyor. Ve işte bir gün, bugün..

Günlerdir nefes alıp vermekte güçlük çektiğini annemden duyuyordum, hepimiz evde dolanıp yoruluyor diyorduk. Bize son gelişinde koltukta oturmaya bile hali yoktu, uzanmış nefes almaya çalışıyordu. Ciğerlerini dinledim, hemen acile götürdük. Oksijen doygunlugu yüzde 90 üstü olmalı, 58 çıktı. Hemen oksijen desteğine başlandı. Özel hastaneden göğüs hastalıkları ünitesi olan bir üniversite hastanesine aktardık. Ilk gece yanında refakatçi olarak kaldım. Tekrar tekrar öpüp kokladım.. Alzheimer etkisiyle -ya da belki delirium- nerede olduğunu, neden hastanede olduğunu defalarca izah ettiysem de onu ikna etmeyi beceremedim. O gece hiçbir ilacı, iğneyi kabul etmedi.. Ertesi gece refakatçi annemdi, kollarına yığılıp gözlerinin kocaman açılıp korkuyla baktığı ve hemen ardından yoğun bakıma kaldırıldığı gece..

Anneannemle aramda kelimelerle ifade edemediğim bir bağ var. "Sen benim her şeyimsin, bunu bil. Kimseye söylemediklerimi sana anlatıyorum." derdi devamlı. Tüm evlatlarından uzak olduğu 4 sene boyunca her akşam onunlaydım. Yemek yapmayı, ilaçlarını almayı unutmaya başlamıştı. Kimseye muhtaç olmamak en büyük dileğiydi, hiçbir yardımcıyı da yanında istemedi. Elimizden gelenin en iyisiyle ona bakmaya gayret ettik.

Anneannem 80 yaşında, Ramazan ayının ilk cuma akşamında, iftar vaktinde vefat etti. Allah'ın sevgili kuluymuş diyoruz. Kan değerleri benden bile iyiydi ama bir hafta içinde tüm organları dolaşım bozukluğundan iflas etti ve o gitti. Tüm sevdikleriyle beraber, hepsiyle helalleşerek gitti bu dünyadan, Alzheimer henüz hiçbirimizi unutturmadan.. Istediği şekilde, kimseye muhtaç olmadan..

Hayatımda ilk kez ölü gördüm. Canımın içini.. Ölüm döşeğinde şehadet getirirken aralanan dudakları bu sefer kapanmıştı ve gözlerindeki yaşlar silinmişti. Pamuğumun buz gibi yanaklarından, alnından son bir kez öptüm.. Yaşarken kimimiz kimsemiz yok derdi, cenazesi doldu taştı, ne gönüller yapmış meğer.. 5 kürek toprak attım mezarına. Artık devamlı oturduğu koltuğu, dolanıp durduğu evi bomboş. Kapattıkça arkasından sürekli açtığım kombisi muhtemelen hep kapalı kalacak. Yaşarken olduğu gibi ölümüyle de çok şey öğretti bizlere..

Yanımızdan gittin ama yalnız değilsin. Sürekli özlediğini söylediğin dedeciğimle aynı mezara girdin. Ona hiç göremediği torunlarını anlat pamuğum. Ikiniz de nurlar içinde yatın. Her zaman kalbimde ve dualarımda olacaksın..

7 Haziran 2015 Pazar

Yalnızlık

"Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım 
Bu gece dağ başları kadar yalnızım

Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan
Nerdesin?"

Atilla İlhan


Bugüne not düş Shehzad.
Küf kokulu mavi geceye..

3 Haziran 2015 Çarşamba

Ters Yönlü Dip Akıntısı - Contracorriente

Ağlamayı severim ama ağlak biri değilim. Uzun zamandır içimde ne biriktiyse akıttım dışarı, bir filmin sonunda. Bahsedeceğim film esasen birkaç açıdan benim için ilk : izlediğim ilk Peru filmi, İspanyolca izlediğim eşcinsel temalı ilk film ve beni ters köşe eden ilk eşcinsel temalı senaryo.


Film hakkında kısa bir genel bilgi vereyim. Yazan ve yöneten Javier Fuentes-León. Yönetmenin ilk uzun metraj filmi olduğunu öğrendikten sonra daha da başarılı buldum. Oyuncular : Cristian Mercado, Tatiana Astengo, Manolo Cardona. 2009 yapımı Peru filmi. Sundance dahil güzel güzel ödülleri var. Merak edenler : tık 
Çarpık İspanyolcamla contracorriente ne demek anlamadım tabii ama ingilizce ismi "undertow"u da bilemedim. Cümle için geçerli olmasa da kelime çevirisinde güvendiğim gugıl transleyte undertow girdiğimde "ters yönlü dip akıntısı" diye bir şey çıktı. Filmin yoğunluğu da burdan belli gibi esasen, bir gösterip dört veriyor. Beni en çok etkileyen yönü, hiç sıkmadan akıp giden ve günümüz eşcinsel dünyasında artık göremeyeceğimi düşündüğüm naiflikteki öyküsü.
Film, seyirciye güzel müzikler eşliğinde çok güzel manzaralarla sunulan bir balıkçı kasabasında geçiyor. Koltukta en sağda oturan abimiz Miguel, kendisi de balıkçı. Ortadaki hanım ablamız eşi Mariela ve bir bebek bekliyorlar. Soldaki yakışıklımızsa kasabanın ressamı Santiago.  Miguel ve Santiago, Türkiye'nin Güney Amerika versiyonu olan Peru gibi görece muhafazakar bir yerde yasak aşk yaşayan iki eşcinsel. Aslında evli eşcinselin yasak aşkı klasik bir senaryo gibi geliyordu izlemeden önce ama çok da öyle değil bu film, hatta orijinal bence. Olaylar Santiago öldükten sonra garip bir hal almaya başlıyor, bir nevi ghost story yani. Ana üç karakterin hepsi de birbirinden güzel oynamış, özellikle Tatiana ablamız. 
Spoiler vermeden film anlatmada çok beceriksizim,detaylara girmiyorum ama fragmanla bitireyim. İzlerseniz dönerken bana da uğrayın. Çay hüpletir, kritiğini yaparız..